Kulübümüz bu pazar bizi hem doğada hem de tarihin içinde yürütmeyi planlamış. İzmir’in Torbalı ve Selçuk ilçeleri arasında yürüyeceğiz. Çoğu kez olduğu gibi rotamız iki güzel köy arasında. Yürüyüşümüz Torbalı’nın Ahmetli Köyü’nde başlayıp Selçuk’un Belevi Köyü’nde bitecek. Bu iki köy arasına yayılmış Alaman Dağı’nı, antik çağdaki adıyla Gallesion’u ziyaret edeceğiz.
Yolumuz uzun olduğu için bu pazar aracımız erken bir saatte, 6.00’da hareket etti. İki saati aşkın bir süre araba yolculuğu yaptıktan sonra, yürüyüşe başlayacağımız Ahmetli Köyü’ne geldik. Yirmi bir kişiyiz. Kulüp Başkanımız Sefa Özer rehberliğinde yürüyüşümüze başladık. Başlangıç rakımımız hemen hemen deniz seviyesinde. Zeytin bahçeleri içinde yürüyoruz. Zeytin ağacının olmadığı yerlerde ise, zaman zaman yürümemizi zorlaştıran sık pinar çalıları var.
Zeytin ve pinar ağaçları arasında yolumuzu bulmaya çalışırken ara sıra kafamızı kaldırıp karşıda bütün heybetiyle görünen Alaman Dağı’nın zirvesine bakıyoruz. Alaman Dağı küçümseyen bakışlarla bizi izliyor. Sanki bizim oraya çıkabileceğimize inanmıyor gibi… Ama biz de inatçıyız, yavaş yavaş Gallesion’un zirvesine doğru tırmanıyoruz. Tırmandıkça eğim artıyor ve kayalık bir zemin bizi karşılıyor.
Alaman Dağı’nın zirvesine yükseldikçe, harika bir manzara kuşatıyor bizi. Aşağıda Küçük Menderes ovası, uzaklarda görünen Torbalı şehri ve bulutlar içinde yükselen tepeler, tepeler… Bizi sabahın erken saatlerinde yataklarımızdan kalkıp buralara getiren de işte bu manzara… Bir yudum su içip yorgunluğumuzu giderirken manzarayı seyretmenin keyfini yaşıyoruz bol bol.
Zorlu bir tırmanıştan sonra, 790 metre rakıma sahip Alaman Dağı’nın zirvesindeyiz. Ey Gallesion! Bizi yukardan bakıp küçümsüyordun, bak aramızda yükseklik farkı kalmadı. Senin yüzlerce yıldır seyrettiğin Küçük Menderes ovasını seninle aynı yerden biz de seyrediyoruz şimdi.
Dağın zirvesine çıktıktan sonra, yeni hedefimiz bu dağ üzerine kurulmuş, yüzlerce yıldır inatla ayakta kalmayı başaran Keçi Kalesi. Çalılık ve taşlık arazide zahmetli bir yürüyüşten sonra Keçi Kalesi bütün ihtişamı ile belirdi karşımızda. Kalenin İ.Ö. 300 yılı civarında yapıldığı düşünülüyor. Bizans döneminde yapıldığı veya onarımdan geçirildiğini söyleyen kaynaklar da var. Menderes Ovasının tamamını görebilecek bir konumda olması bu civardaki ticaret yollarını kontrol etmek ve askeri açıdan erken haber almak amacıyla yapıldığı düşünülüyor. Bu kalenin, Bizanslılar din olarak hıristiyanlığı seçtikten sonra, manastır olarak kullanıldığı da ileri sürülüyor.
Peki, neden “keçi” kalesi? Biz yürüyüşümüz sırasında içinde çok sayıda oğlak olan bir keçi ağılına ve keçi sürülerine rastladık. Demek ki yörenin bitki örtüsü ve iklimi keçilerin beslenmesi için çok uygun. Kalenin askeri veya dini açıdan bir önemi kalmadığında, keçiler için bir barınak olarak kullanıldığı için bu isimle anılmış olabilir. Ama kalenin adı ile ilgili bazı rivayetler de var. Bu rivayetlerden birine göre, kale çok sarp bir tepede yer aldığından ele geçirilmesi zormuş. Kaleyi fethetmeyi kafasına koyan bir komutan, bir gece keçilerin boynuzlarına meşaleler takarak kaleye doğru herekete geçirmiş. Kaledekiler bu meşalelerden çok kalabalık ve güçlü bir düşman ordusunun kaleye doğru gelmekte olduğunu sanmışlar ve direnmeden teslim olmuşlar. Tarihte keçiler tarafından ele geçirilen tek kale bu kale olmuş!
Yaklaşık 450 metre rakımlı Keçi Kalesi’nden Belevi’ye doğru inişe geçtik. Kayalık dik yamaç üzerinde muhtemelen antik çağlardan kalma, taşlar döşenerek oluşturulmuş zikzaklı bir patika üzerinde yürüdük. Böylece dizlerimizi çok yormadan rahat bir iniş yaptık. Bu patikayı yapan insanlara şükranlarımızı sunmayı ihmal etmedik.
Yürüyüşümüz sırasında bizi şaşırtan, gülümseten şeyler de oldu. Yolumuzun üzerindeki bi keçi ağılında bir oğlak sürüsü bize “Hoşgeldiniz” dedi. Belli ki anneleri onları büyütebilmek için beslenmeye götürülmüştü. Tarlasına at üzerinde giden bir çiftçinin arabanın yanındaki görüntüsü hoş bir tezattı. Bir grup gencin Gallesion zirvesinden yamaç paraşütü ile uçtuğu ana denk geldik. Biz Keçi kalesinden Belevi’ye doğru inerken onlar da yamaç paraşütleri ile ovaya doğru süzüldüler.
Böylece 13,5 km lik yürüyüşümüzü tamamlayıp Belevi Köyü’ne indiğimizde saat 16.30 olmuştu. Yüzlerce yıldır omuzlarına pek çok görev yüklenmiş yorgun Keçi Kalesi’ne son bir kez baktıktan sonra, aracımıza binerek Salihli’ye hareket ettik.